Ülkemizde yılların ihmali, kanımıza ve dinimize uymayan yabancı ceza ve medeni kanunlarından çorba yapılarak bize sunulan kanunlar, zaman içinde suistimal edileceği bilinerek, devre göre yapılan değişiklikler. Suçluları kayıran ve insanlardaki devlet fikrini baltalayan ve devlete güven duygusunu zedeleyen yeni kanunlar, aziz Türk milletinde, devletten bir adalet sadr olmaz, öyle ise kendi başımızın çaresine bakalım, veya başımıza ne gelir ise gelsin, şikayetçi olmayıp katlanalım halini meydana getirmiştir.
İşin yok ise şahit ol, paran çok ise kefil ol gibi içtimai hayatı felç edecek cümleler atasözümüz gibi ağızlarımızda söylenmeye, nerede ise bütün toplum, adli meselelerde üç maymunu oynamak zorunda bırakılmıştır. Mala ve cana verilen zararların tazmin edildiğini, bu güne kadar hayatım boyunca hiç rastlamadım.Mazlumun mazlum, devletin ise zalimin yanında daha zalim olduğuna ise yüzlerce defa şahit oldum.
Adalet küçüldükçe, karakollar büyümeye, adalet hizmeti verildiği iddia edilen, binalar muazzam büyüklüğe, binlerce hukukçu yetiştiren okullara ulaştıkça, kanunsuzluğun, adaletsizliğinde aynı ölçüde büyüdüğüne şahit oldum. Çocukluğumuzda, karakollar evden bozma olurdu. Adalet sarayı denen yerler küçük binalar idi. Hapishaneler ise her ilde bulunmaz ve gayet küçük binalar olur ve daima dolu olmazdı. Seksenli yıllarda Kayseri ilimizde hapishane yoktu. O yılların çok sevilen mert kabadayılarından merhum Şemsettin Şemsettin nasıl bir suç işlemiş ise, mahkemeden ceza almıştı. Kayseride metruk bir ahşap bina ise hapishane olarak kullanılıyor ve içeride kimse yok idi. Rahmetliyi buraya attılar ve kendisi orada yatar iken bu hapishanenin mülkiyetini satın alarak, kendi evinde hapis yatar hale gelmiş ve bütün Türkiye bu habere gülümsemiş idi.
Bu gün binlerce insanın istihdam edildiği ve devlete büyük yük olan adalet saraylarımız var. İçinde adalet varmı, yok. Adalet saraylarında adalet tesis ediliyor diyecek bir hakim ve savcı var ise, ben kendimi buradan ihbar ediyorum, iftira etmekten beni mahkemeye sevk etsinler. Altmış yaşımı geçtim , bir gün olsun haklı olduğum bir davada, hakkımın verildiği bir gün hatırlamıyorum. Hakim ve savcı, gökten zembille inmiş insanlardır ve kendinizi adam gibi savunmanıza imkan vermez, sana sorulan soruya cevap ver diyerek sustururlar. Netice ise size zulm eden elini kolunu sallayarak, denetimli serbestlik denen alçak kanundan faydalanıp, sizden önce adliyeden çıkar. Rabbim bu kanunları çıkaran, ismi Ahmet veya Mehmet olanlardan bunun hesabını elbet soracaktır.
İnfaz yasamızın delik deşik olduğunu bildikleri halde, cezaların caydırıcı olmadığını bildikleri halde, denetimli serbestlik ve adli kontrol ile serbestlik denen yasaların suistimal edildiğini gördükleri halde, ne siyasilerden nede adli personelden bu yanlışın düzeltilmesi için bir teklif yapıldığını görmedim, duymadım. Şimdi bu kadar adaletsiz sistem içinde uyduruk cezalar yüzünden, defalarca suç işleyen ve arkasından suç makinası tabir edilen insanlar türettik. Bu insanlar kanunlarımızın bütün açıklarını bir avukattan iyi bilip, hiçbir korku duymadan insanlara bela olmaya devam etmektedir. Haberleri dinlerken sinirlerimizi bozuluyor, evlatlarımıza, sakın kimse ile tartışmayın, mümkünse özür dileyin, haklı dahi olsanız size yapılana razı olun ve şikayet dahi etmeyin tembihini yapıyoruz. Bütün bunları milyarlarca para verip istihdam ettiğimiz adli ve kolluk personelimizin işe yaramadığını gördüğümüz ve orman kanunu gibi herkesin kendi başının çaresine baktığı günleri yaşadığımızdan yapıyoruz.
Bütün bu olanlar yetmiyormuş gibi, MHP lideri, hangi saik ve ihtiyaç olduğunu belirtmeden, afv talep etmekte ve hükümeti bu kadar dış ve iç gaile içerisinde sıkıştırmaktadır. Türkiyenin bir afva değil, gerçekten caydırıcı cezalara ihtiyacı var iken, cumhurbaşkanının her vahim hadisede utanmadan ve sıkılmadan, idam isteyenlerin yüzüne bakarak, meclisten geçsin ben imzalarım yalanını yüzüne vurmak var iken, afv istemek te neyin nesidir. Bu afv hapishaneler de büyük yığılma var ise, tek çaresini afv ta gören güdük siyasilerin işidir. Hapishaneler otel gibi olur, her lüks ihtiyaç karşılanır, üç gün yatan çıkar ise dolup taşmaya devam eder. Her yıl afv çıkartsanız gene dolup taşar. Oysa işlediği suçun cezasının göze alınamayacak derecede ağır olduğunu bilen birisinin, bu suçu işleyeceği zaman onlarca defa düşünmesine yetecek seviyede olduğunu bir düşünün. Kim cesaret edip suç işleyebilir. Hırsızlık üç beş aylık ceza ile geçiştiriliyor ve aziz Türk milletini bütün dünyaya rezil edecek hale gelmiştir. Hırsızlık suçunu ilk işleyene infazsız bir yıl, tekrar işlediğinde beş yıl ve infaz olmadan, üçüncü işlediğinde on yıl ceza verin, hapishaneleri şehir dışında inşa edin ve ziyareti kısıtlayın bakalım kim hırsızlık yapabilecek. Bu cezaya ağır diyecek beyinsizlere ise tek sorum var. Hırsızlık işlemeyimi düşünüyorsunuz ki, hırsızlara az ceza verilmesine razısınız.
Bu gün hırsızlık için girdiği ev sahibini dövüp utanmadan şikayet edenler var. Hırsızı vurunca hapse atılan insanlar var. Böyle gayri adil kanunları kim çıkartmış ise, bırakın afv istemeyi bu kişileri herkese açıklayıp bu kanunları hangi Saikler ile bu kadar işlemez hale getirdiklerinin hesabını sorun.
MHP nin avf talebi gerçeksiz ve kendisine yakışmayan, densizce bir tekliftir. Devletin bekasını düşünen bir parti, idam yasasını sallayan ve uyumaya terk eden hükümetten, hesap soracağına , içeriye düşme rekorları kıranları afv talebi ile bırakmak derdinde olmamalı idi. Bu teklif yersiz ve anlamsızdır. Türk milletine sorsunlar, yürekleri yetiyor ise hangi suça hangi cezanın verileceğini bir referandum ile halka sorsunlar. Mesele üzüm yemek ise bu afv bağcıyı döğmektir. Gerisi laf ü güzaftır. Vesselam.