YEREL

Funda Birsen yazdı: "Bahtiyar Olmak"

Türkçenin en güzel yanlarından biridir kelime zenginliği, farsça kökenli olmasına rağmen dilimizde yaygın kullanılan bir kelime “bahtiyar”.

Dulkadiroğlu Belediyesi’nin sokak iyileştirme çalışmalarının büyük kısmı Maraşlılar’ın “Bahtiyar Yokuşu” diye bildiği yerlerde gerçekleştiriliyor. Adını çok yakınındaki, minaresinde Maraş’ın kurtuluş savaşından kalan top mermisini saklayan Şıh Turan Cami’nde eğitim veren bir alimden alan “Bahtiyar Yokuşu” bu yazımın konusu..

Maraş’ta beni en mutlu eden köşelerden olan Bahtiyar’da bahtiyar olmamak mümkün değil. Bu dik yokuşu sağlıkla çıkabildiğiniz için mi bahtiyar olursunuz yoksa Bahtiyar yokuşunda Maraş’ta sıkça esen deli poyrazın evlerin içine kadar girebildiği yerleşimleri, cumbaları, enikli kapıları, giyotin pencereleri ile Maraş kent mimarisini en güzel haliyle görebildiğiniz için mi kendinizi bahtiyar hissedersiniz size kalmış. Bahtiyar yokuşunu benim için özel kılan en önemli taraf ise yine hep sevdiğim ağaçlarla bağlantılı.. Kanlıdere Köprüsü’nden yürüyerek önce Nakıp Cami’ni ardından şimdilerde aile hekimliği binası olarak kullanılan tarihi İstiklal Okulu’nu ve Kurtuluş İlköğretim Okulu’nu geçtikten sonra karşımıza çıkan meydandaki çınar ağacının oluşturduğu, belki de dünyadaki nadir örneklerden olan ağaç kavşaktan güneye doğru yönelince Şekerli Cami ve Sarayaltı caddesine, kuzeydoğuya dönünce de Bahtiyar Yokuşu’na ulaşılır. İşte bu ağaç kavşaktan sonra girilen yokuşun gizemini çözmeye çalışmak, geleneksel Maraş sokaklarında gezmeyi keyifli hale getirir. Daha çınar ağacı ile birlikte bizi selamlayan ve yanındaki evin yola bakan çeşmesiyle bütünleşen, hep orada dursun istediğimiz Kocabaş konağı -şimdiler de yıkılmayı bekliyor olsa da- rengiyle, duruşuyla bizi sarmalar. Yokuşun hemen girişindeki Küçükarık taziye evi Maraş’ın ilk betonarme yapılarındandır. İki katlı evin arka bahçesine geçince görülecek Maraş kalesi ve Maraş manzarası çok güzeldir. Taziye evinin karşısında teneke saksılarında fuşya renkli şebboy -yöre ağzıyla söylersem mentur- çiçekleriyle konuşan teyze bizimle de konuşur elbette. Keyifli muhabbet devam ederken gözlerimiz teyzenin evinin hemen üstündeki Hacı Osman Arıkan evine takılıverir. Ardından yokuşun düzleştiği yerde Eşbahların ve Ekerlerin sıra evleri, geleneksel mimari ögeleriyle bize kendilerinin Bahtiyar Yokuşu’nun alameti farikası olduğunu hissettirirler. Arıkan evinin enikli kapısı ve bahçesindeki güzelim ağaçları, oralarda yaşanan güzel anıların sessiz tanıkları olduklarını anlatırlar. Aslında mekanları sahiplenmemizi sağlayan en önemli unsur oralarda biriktirdiğimiz anılarımız değil mi? Kardeşimle birlikte yaptığımız keşif gezilerinden birinde Bahtiyar yokuşunu inerken Hacı Osman Arıkan evinin önünde kulağımıza gelen Zeki Müren şarkısı her yokuşu gördüğümüzde “sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses olarak kalacaksın” diyerek bize eşlik etmiyor mu? Bu yaşanmışlıkları bildiğimiz ve çocukluğumuzun anıları canlandığı için “Bahtiyar Yokuşu” her defasında bize çok uzaklardan seslenmiyor mu? Ve kent hafızası dediğimiz bu kültürel yaşam hem binaları hem insanları etkilemiyor mu? Bugünlerde bölgede yapılan hummalı çalışmalar ağaç kavşağı yok etmek üzere mi? Ağaç kavşaktan Bahtiyar yokuşuna mutlulukla erişebilme hissini kaç kere daha yaşayabileceğiz? Ya da bizden sonra gelenler bu mutluluğu tadabilecekler mi? Ağaç kavşağı bekleyen Kocabaş konağı ne kadar daha ayakta kalacak? Yoksa “burada çok güzel bir ev vardı” diyerek birkaç kişi daha ağlayacak mı benim gibi? Mimar olmamın sebeplerinden birisi de Gazozhane karşısındaki Atabey Konağı’nın yıkıldığını gördüğümde, otobüsten inip ağlamaya başlamamdı. Hâlâ o evde yaşananların, yaşayanların bize anlatacakları olduğuna inanıyorum. Bu yüzden yaşanmışlıkları bilmek, ruhu olan evler, sokaklar arasında dolaşmak ruhuma iyi geliyor, insan taraflarımı besliyor. Anı biriktirmenin sahiplenmeyle, sahiplenmenin de korumayla olan sıkı bağının farkına varamamak, bu güzelim evleri neden koruyamadığımızı da anlatıyor bana.. Çünkü biz atalarımızın “damı nefes tutar” sözünü unutup, geleneksel mahallelerimizi terk edip, yüksek katlı, konforlu! sitelere taşınarak hem geçmişimizi hem de geleceğimizi yok ediyoruz.

Ama inançlı olmak umutlu olmaktır. Bugünlerde devam eden restorasyon çalışmalarıyla birlikte bu evlere yeni fonksiyonlar vermek, gelen misafirlerimize tarihi kent dokumuzu anlatabilmek çok güzel. Dilerim daha çok sokak, daha çok bina kendini göstermeye ve gelecek nesillere ışık olmaya devam eder. Korunmuş bu yapıları her gördüğümüzde onların varlığından aldığımız güç, bizden önce yaşamış olan atalarımızın akıllarına, ahlakına, erdemine sahip olmanın yolunu bize gösterir. Çünkü yürüdüğümüz yollar tavrımızı, duruşumuzu ve kişiliğimizi belirler. Ne diyor bir şiirinde Edip abim (Cansever),

…İnsan yaşadığı yere benzer, 

O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer, 

Suyunda yüzen balığa, 

Toprağını iten çiçeğe, 

Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine 

Konyanın beyaz, 

Antebin kırmızı düzlüğüne benzer. 

Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir 

Denize benzer ki dalgalıdır bakışları 

Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına 

Öylesine benzer ki 

Ve avlularına.. Ve işte bizde öyle benziyoruz ki yaşadığımız topraklara ya da öyle benzemeli ki ruhumuz yaşadığımız güzelliklere ve güzellikler hep bizimle birlikte anılmalı. Güzellikleri sürdürebilmek için, bu kadim medeniyeti ve insanlığımızı koruyabilmek için elimizden geleni yapmak da hepimizin görevi olmalı…           

Yazarın bu yazısı Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi yayını olan Evelahir Dergisi’nin 2022 yılında çıkan 12.sayısında yayınlanmıştır.