Bizde bir huy vardır. Her konuda bilgi sahibi olduğumuzu zan ederiz. Hele gazeteci olur ve biraz okunduğunu bilir ise kendini kaybedenlerde olur. Bilmediği konularda ahkam kesmeye ve yazı yazmaya başlarız. Üstelik yazdıklarımız ile neyi ve nasıl kırdığımızın, neye nasıl zarar verdiğimizin de farkında olmayız. Bu gibi gazetelerde yazı yazan kardeşlerime tavsiyem, bilmedikleri bir konuda yazmasınlar. Hele bu konu dini bir mevzuu ihtiva ediyor ise durum daha vahim olabilir.
Bu yazıyı kaleme alma sebebim ise Mehmet Doğan beyimizin haftalık Kahramanmaraş gazetesinin 836 sayılı nüshasındaki yazısı dolayısı iledir. Bu gazetede Soyağacı furyası isimli bir yazı kaleme almış olan Mehmet bey, isimleri İslami olan ve olmayan diye ikiye ayırarak tasnif etmiş ve bu tasnifin nelere sebeb olacağını ve doğru olup olmadığını bilmeden yazmış olmasıdır.
Bir çok insan bu mevzuda Mehmet bey ile aynı yanlış fikirlere sahip olup, bizzat kendi atalarını tekfir ettiklerinin farkında değillerdir. Rahmetli Roger Garodi, bir İstanbul gezisinde, gazetecilerin havaalanında kendisine sordukları şu soruya bakın ne cevap vermiştir. Bir gazeteci merhuma, efendim isminizi değiştirdinizmi ve sünnet oldunuzmu diye sorunca, merhum siz hala oradamısınız diyerek tarihi bir cevap vermiştir. Bir insanın Müslüman olması ile isminin Arapça olması arasında bir şart ve zoraki bir tercih yoktur. Ebeveynler evlatlarına kötü ve küçük düşürücü isimler veremezler. İsmin manası önemlidir. İsmin manası güzel olup o Müslüman milletin kendi dilinden isimler konulabilir. Sünnet olmak ise kişinin ihtiyarında olan bir husus olup adı üstünde sünnet tir. Yani farz olmayıp , yapılır ise sevabı , yapılmaz ise yaptırımı yoktur.
Arapça isimleri İslami isim olarak tanıtan ve anlatanlar, atalarından İslam uğruna şehid olmuş binlercesini tekfir ettiklerini ve kemiklerini sızlattıklarını biliyorlarmı. Gazetede ki yazısından satırları aynen yazıyorum.” Sonraki dönemde İslam da yeri olmayan, Kaya, çınar, deniz,ağaç, can,kam başta olmak üzere bir çok uyduruk isim ve yabancı isim çocuklarımıza verilmeye başladı. Ömer, Ali, Bekir, Mustafa, Mehmet, salman, Abdullah ve abdurrahman gibi Müslüman isimleri unutularak, yerine yabancı kafir isimleri vurulmaya başlandı. Kırk yıl boyunca çocuklarımıza üzgünüz ama, ya anlamı kaya, deniz, ırmak gibi isimler veya yabancı dizilerdeki artistlerin ismini verdik.” Bu satırların akabinde ise kendi soy ağacında ki isimleri yazar iken Durdu ismini de söylüyor.
Bu yazının neresini düzelteceğimi çok düşündüm. Önce İslami isim diye bir isim çeşidi varmı onunla başlayayım, sonra bu isimlerin etimolojik açılımlarını ve manalarını yazmaya çalışayım. Bizler islamı arap Müslümanlardan öğrendik. 750 li yıllardan 1250 li yıllara kadar da atalarımız çocuklarına, Bekir beyimin tarifi ile kafir ve uyduruk isimler vermiş oldular. Çünkü eski isimlere bakıyorsunuz içinde Arapça olanlar bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu isimlerin tamamı Bekir beyim dediği gibi taş, ağaç ve hayvan isimleri. Ta ki Selçuklu zamanına kadar. Selçuklularda da islamdan önceki fars milletinin eski kahramanlarının isimlerini görüyorsunuz. Rüstem, Zal, keykubat, key hüsrev, v.s gibi. Bir de uyduruk isim cinsinden Alp arslan, kılıç arslan v.s Oysa çocuklarına koydukları isimlerin çoğu islamdan önceki fars isimleridir ve bu farsça isimlerden hic kimse rahatsız olmamaktadır. Mısır Türkleri ( hepimize memluklu diye öğretilen, fakat asıl adı Devlet-i Türk olan) ise taa yavuz han zamanına kadar çocuklarına Türkçe isimler vermeyi sürdürmüşlerdir. Fakat daha sonraları, özellikle mısırın fethinden itibaren ve Araplar ile aynı coğrafyayı paylaşma ile başlayan kültür alışverişi neticesinde Arapça olarak ve mühim bir kısmı ise sahabe hazretlerinin isimleri ile esma-ül hünsadan seçilen isimler ve ehl-i beytin isimlerinin ağırlık kazandığını görüyoruz. Biz bu isimleri verir iken onların manasına ve Türkçe karşılıklarına hiç bakmadık. Bir kısmı lakab olan bu isimleri, sahabi hz. Ve ehl-i beytin isimleridir diye evlatlarımıza verdik. Bekir isminin bir çok manasından birisi deve yavrusu demek iken, Osman isminin manası da bir kuş cinsi veya ejderha demektir. Birisinin oğluna deve yavrusu ismini verdiğini bir düşünün. Oysa malik ejder hz.nin İsmini vermeye devam ediyoruz. Ejder de bir hayvan ismidir.
Ebu cehilin ismi Ömer (amr) idi. Fakat cehil ismi cehalette ısrarı üzerine kendisine Hz. Peygamber tarafından verilmiş bir lakap olup üzerine yapışmıştır. Hz. Ömer ve diğer sahabeler, puta tapar iken de aynı isimleri taşıyorlardı. Hz. Ömer kızını gömer iken ismi Ömer idi. Fakat bu acı hadiseyi hatırlayıp ağladığı zamanlarda da ismi ömer idi. Biz ise onun yeni hayatını sevdiğimizden ona hz. Ömer deyip evlatlarımıza ismini verdik. Bu gün bu Arapça isimleri taşıyan milyonlarca hristiyan ve Yahudi. Lübnan ve ürdünde yaşayan onlarca Abdullah isminde papaz var. Her ne kadar bu isimler aklımıza islamı getiriyorlar ise de, islamdan çok uzak, fakat dilleri Arapça olanlar da bu isimleri evlatlarına vermeye devam ediyorlar. Meselenin yanlış tarafı ise bizim Arapça olmayan isimleri kafir ismi diye tanımamız ve tanıtmamız meselesidir.
Öyle insanlar tanıdım ki, Kur’an da bulunmayan isimleri kullananların bundan mesul olacağını söyleyecek kadara cehalet içinde idiler. Mazallah Alp arslan atamız gibi şehidlerin kemiklerini sızlatan bu gibi insanlar, hangi milletin evladı ve hangi dinin mensubudurlar çok hazin bir durum.
Manası kaya, taş, ağaç, hayvan v.b benzeri isimler çocuklarınıza verilmez, bunlar uyduruk ve kafir isimleridir diyenler, aynı manaları ihtiva eden isimlerin Arapçalarını ve Farsçalarını çocuklarına gönül rahatlığı ile vermekte ve bu isimleri verir iken de müslümanca davrandıklarını zan etmektedirler.
Çocuğunuza Ay ismini verir iseniz, yanlış ve uyduruk iken, Kamer ismini verir iseniz Müslüman ismi ve doğru oluyor. Necmi ismi doğru bir isim iken, aynı ismin yıldız şeklinde söylenmesi bu insanları tiksindiriyor. Hacer ismini verdiğinizde hz. Hacerin ismi oluyor, fakat bu ismin taş manasına geldiğini bilmiyorsunuz. Siz oğlunuza taş veya kaya ismini verdiğinizde yahu bu isim insana verilirmi diyorlar. Oysa hacer-ül esved, kabedeki taşın ismidir ve manası ise kara taş’tır. Bizim tarihimizde Karataş, bektaş, temirtaş isminde şehidlerimiz vardır ve bunlara bu isimleri verenler Müslüman değillermi idiler.
Kayı, kaya ismi atalarımızın boy ve soy ismi olup manası sadece taş değildir. Kayın ata, kayın kardaş v.b bir çok ismin menşei de bu kayı ismidir. Temir (Timur) temir taş isminde binlerce şehid ve gazi vardır. Oğlunuza bir (tek) ismini verir iseniz yanlış, vahid der iseniz doğru kabul edenler arap kültür emperyalizminin ne olduğundan habersiz insanlar demektir. Ertuğrul ismi bir kuş ismidir. Yırtıcı bir kuştur ve bu kuşun erkeğine er Tuğrul denir. Şimdi bu ismin sahibi ve ona bu ismi veren ve asıl ismi küntüz (gündüz), ikinci ismi Süleyman şah olan atamızın ruhunu incitmiş olmadılarmı? Bir diğer oğlu savcı, Dündar, Orhan, yağuz, korkut v.s olanlar, gazilerimiz ve atalarımızın o güzel isimlerine uyduruk ve kafir ismi diyenler bu konudan ne kadar mesuldurlar, bakınız.
Mehmet beyimin atalarından birisinin adı durdu bey imiş. Dur (tok-Kıpçak’cası) Durdu, durmuş, duruş, duran, turan, turuş, turmuş, Toktamış, toktadı, tokta mehmet, durdu Mehmet v.s isimleri atalarımızın isimleri olup onlardan daha müslüman geçinenler bir hallerine baksınlar. Şimdi durdu ismi ile kendi geçmişinde de ataları uyduruk ve kafir ismimi vermiş oldular. Bu nasıl yanlış bir bakış açısıdır.Bu isimleri taşıyan binlerce atamız ya şehid veya gazi olmuş, hayatlarını İslam uğruna feda etmişlerdir.
Her millet kendi dilinde manası güzel olan isimleri evlatlarına verebilirler. Bunun bir de Allah ismi ile ilgili kısmı var. Tanrı kelimesine de düşmandır bu beyler. Her önüne gelenin yerli yersiz kullandığı tanrı kelimesi yüzünden mana kayması meydana gelmiş ve bu insanlar analarının kızdığı zaman tanrı canını ala diye beddua eder iken Allah’ı kast ettiğini unutmuş görünüyorlar. Tanrı Tengri) verdi, yanlış bir isim iken, Hüda verdi (Kuday,huday) ismi farsça olarak doğrudur. Aziz Mahmut Hudayi hz. İsmine Aziz Mahmut Çalabi der iseniz aslında aynı sözü söylemiş olursunuz. Tanrı ve çalab (çelebi) ismi Türkçedir ve dilimizde Allah demektir.Lafzen aynı olmamakla beraber, mana itibarı ile Allah demektir. Yunus emre Çalab der iken başka bir mevhumdan değil bizzat yaratandan bahsetmiştir. Bakın yaratan der iken de Allahı kast etmiş oluruz. Atalarımız, okumuş yazmış ve alim insanlara, Allah’a yakın olduklarını düşünerek onlara çelebi, yani Allah dostu, Allah ile beraber , ona yakın olan ismini vermişler ve hürmet göstermişlerdir. Tıpkı Evliya Çelebi hz.gibi. Çelebi ile Çalabi aynı kelimenin söylemi farklı şekilleridir. Manaları aynıdır. Tıpkı hüdayi, Rahmani gibi.
Bu kelimelerin Arapçası , olmaz ise Farsçası bize islamın şartı gibi dayatılır iken, Türkçesi hakarete uğrayarak dilimizden silinmek istenmektedir.
Bir arap gazeteci yazısında, istanbulda camide gördüğü çocuklar ile konuştuğunu ve bir kısmının İslam dilini bildiğini, büyük bir kısmının ise İslam ismi taşıdığını iftiharla yazıyordu. Arapça konuşmayı bilenlere Arapça biliyorlar demiyor, İslam dili konuşuyorlar diyordu. İsimleri Arapça olanlarda İslam ismi taşımış oluyor bu zata göre. Oysa kendisi puta tapan atalarının isimlerini vermeye devam ediyor ve bunda hiçbir beis görmüyor, fakat bizim hiçbir zaman puta tapmayan atalarımızın güzel isimlerini kullanmamızı tekfir ediyordu. Tıpkı şimdi uyduruk veya kafir ismi diyenler gibi.
Bu gibi Müslüman kılıklı, aslında arap milliyetçiliği yapanları ayırt edemeyen iyi niyetli kişiler de bunları doğru kabul edip, kendi kültürünü terk ile geçmişinden kopuyor. Oysa şehid ve gazi atalarımızın isimlerini evlatlarımıza vererek onları hatırlamak, yaptıkları güzel işleri anmak her müslümanın vazifesi olmalıdır. Alp arslan atamız, savaşa çıkmadan bir ay önce, halifenin emri ile dört hafta camilerdeki hutbenin mevzuu idi. O hutbe ile halife hz. Ya rabbi islamın son ordusu olan bu orduyu muzaffer eyle, Alp Arslanımızı ve ordusunu düşmana galip kıl diye dua ettirmiştir. Daima islamın son ordusu olan atalarımızın güzel isimlerini evlatlarımıza vermeyelim de kimin ismini verelim.
Geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Bizim geçmişimizde Turgut alp, Kaya alp, oğuz han, dede korkut, temirtaş, Karataş, artuk beg, eksük beg gibi büyüklerimizin emeği ve hatıraları var. Bu isimler şerefli isimlerdir, hiç birisi uyduruk ve kafir ismi değildir.
Fakat yabancı dizileri seyrederek evlatlarına, Rumca, Latince ve İngilizce isimler verenler bundan mesuldurlar. Bu vahimdir ve bunu yazar iseniz bizde arkanızda oluruz. Fakat güzel Türkçemizin yigitlik ve mertlik kokan, çiçek ve ağaç kokan isimlerini uyduruk isim diye niteler iseniz vallahi iki elimiz yakanızda olur.
Bu yazıya ek olarak değerli kardeşim Mehmet Fatih Erdoğan beyimede bir ikazda bulunmak istiyorum. Aynı gazetenin bir sahifesinde ki makalesinde şöyle bir cümle kullanmış. Nev Ruz Türkçe bir kelime değildir. Bu kelime farsçadır ve manası ise Yeni gün demektir. Buraya kadar doğru söylemiş. Nev, niv,nu,nuv v.s şeklinde bir çok dile girmiş bu kelimenin aslı farsçadır ve yeni demektir. New york şehrinin ve nevşehir isminde olduğu gibi. Ruz ise gün ve bir diğer manası ile güneş,kızıl, kırmızı demektir ve avrupadaki milletler dahil bir çok dile girmiştir. Bu diller hangisi olur ise olsun bu kelimelerin aslının farsça olduğu gerçeğini değiştirmez.
Mehmet fatih beyimin hatası ile bu kelimeyi Kürtçe zan edenler yanlış yapıyorlar, bu kelime Kürtçe olsa idi roja nu olurdu diye yazmasıdır. Kürtçe hakkında bilgisi olmayanlar, Kürtçenin müstakil bir dil olma şartına haiz olmadığını bilmeyenler bu hatayı sürekli yaparlar. Kürtçe üç dilin coğrafik etkisi ile Türkmencenin farsi bir konuşma lehçesidir. Bir dilin müstakiliyeti onun kendi rakamlarının olması ile ispat edilir. Oysa Kürtçe denen dilin rakamlarının tamamı farsçadır.
Roz, ruz, roj, rouge, rose ,roja v.s şeklinde söylenmesi bu kelimenin farsça olması gerçeğini değiştirmez. Bu bir başkasının kelimesini kendi lehçende söyleyip ardından bu kelime bizimdir sahtekarlığına yağ sürmek olur. Biz Çarşamba, Perşembe der iken farsça olan bu kelimeler ile Ahmed yerine ehmet veya ahmat deyince bu arapça ve farsça kelimeler Türkçe olmaz. Tıpkı bunun gibi nevruz, navroz,navrız,nivruz, roz-u nev veya noj-u nu nasıl der iseniz deyiniz bu kelimelerin aslının farsça olması gerçeğini değiştirmez. Fakat Kürtçede şöyledir deyip bu kelimelerin farsça olduğunu eklemez iseniz bölücülere pelesenk olacak sözler sarf etmiş olursunuz. Bu yazıda Mehmet beyimin asla böyle bir maksadı olmadığını gayet iyi biliyorum. Fakat bu konuların hassas olduğunu bilerek herkesin aynı titizliği göstermesini beklemek hakkımızdır.
Gazete ve dergilerde yazı yazan arkadaşların mesuliyetlerinin farkında olarak yazdıklarını daha dikkatli seçmelerini rica ediyorum. Memleketimizdeki en büyük mesele aziz Türk milletinin bekasına yapılan bölücü saldırıdır. Bu hususlarda babam yanlış yapsa yakasından yapışırım. Hiç kimseyi incitmek maksadım yoktur, fakat tavizimde. Her sey Rabbimin rızası içindir. Vesselam