Mala veya mele ismini çözüm süreci denen şerefsizlik sürecinde çok duymuştunuz. Bir devlet yerel lehçe ile söylenen yanlış bir söylemi kullanmaz. Devlet daima milli dil ne ise onunla söyleşir ve yazar. Aksi halde lehçeler karmaşası ve ihtilaf oluşur ki bir devleti ayakta tutan en büyük çimento, konuşulan ortak dildir.
Doğu ve güneydoğudaki yurttaşlarımız bu hususta mazurdurlar. Atalarımızın bu coğrafyada ve Türkistanda kurdukları devletlerin resmi dili olarak Farsçayı seçmeleri, Farsçanın şehirli ve kültürlü insanları konuşması gereken dil olduğunu yalanı ile ifsad edilmesi, bu coğrafyada yaşayan bütün Türk boylarının yüzlerce yıl fars dilinin etkisi altına alınması ve bunun devlet geleneği haline getirilmesi neticesinde, ana dilimiz Türkçe üzerinde büyük olumsuzluklar ve yıpranmalar meydana gelmiştir. Halkın konuştuğu pırıl pırıl Türkçe ile devletin konuştuğu büyük çoğunluğu farsça ve Arapçadan meydana gelen karma dil arasındaki mücadelede kazanan karma dil olmuş, yöre insanının da konuştuğu bu gün Kürtçe ve zazaca dediğimiz diller meydana gelmiştir. Bu diller, daha doğrusu Türkçenin farsi lehçelerinin mucidi bizzat kendi devletlerimiz olmuştur. Tarihte kurduğu devlete kendi dilinden başka bir milletin dilini resmi dil olarak kabul eden bir başka millet dünya üzerinde yoktur.Taaa Orhun abidelerinde yazıldığı gibi Türk boyları ve soyları neden ise daima başka milletlerin diline ve örfüne bir merak ve taklit hevesi duymuş bir kısım insanlar tarafından, büyük tahribata uğramıştır. Atamız bilge kağan Orhun abidelerinde bizim bu kötü huyumuzu tenkit ile bizlere nasihat etmesine rağmen başka dillere ve kültürlere olan merakımız hala devam etmekte ve dilimizi o günlerde kemiren farsça ve sonraki zamanlarda arapça iken, bu gün Avrupai diller dilimizi kemirmeye devam etmektedir. Üstelik bütün devlet erkanı buna dikkati çeken konuşmalar yapmalarına rağmen. Peki neden bu kötü gidiş bir türlü düzelmiyor der iseniz. Devlet erkanının bir kısmı bu gidişin hayra mebni olmayacağını samimi olarak beyan eder iken, bizim büyükşehir belediye başkanımız sayın Fatih erkoç gibi kişiler ise yapılan güzel nasihatlara ve cumhurbaşkanımızın güzel ikazlarına rağmen, yabancı menşeli kelimeler icad etmeye devam etmektedirler. Bir gün bu makamı bırakacak olan sayın Fatih Erkoç bey’e Türk diline yapmış olduğu bu kötülük ten dolayı muhakkak hesap sorulacaktır. Yaptığı güzel hizmetleri hiç eden bu davranışında ısrarlı olması aklımıza başka hususlar getirmekte ve acaba bir yerlerden devam et bu dili sende bir iki kelime ilave ederek boz diyenlermi var, dedirtiyor.Mevzuu dağıtmayalım. Dilimize bu derece kötü etki eden Farsçanın yanına tuz biber ekecek olan tarih şuursuzluğumuz ve kolaycılık eklenince daha vahim neticeler almamız gayet tabiidir. Molla ismini yanlış bir telaffuz ile mala olarak söyleyenlerin bu konuşma şeklini devlet ricali de olduğu gibi kullanacak kültür ve görgü seviyesizliğinde olduğunda ortaya böyle yanlışlıklar çıkmaya ve doğru imiş gibi algılanmaya başlar. Yöre halkı molla ismini mela, melle, mala veya malla olarak söylese bile devleti temsil edenlerin bu ismi telaffuz eder iken doğrusu olan molla kelimesini kullanması gerekir idi. 1147 de atamız ve dedemiz büyük Selçuklu devletinin yapmış olduğu ve bu gün diyarbekir ilimizin Silvan ilçesinde ki bu güzel köprüye, alim ve fazil insanlara hürmetin bir nişanesi olarak o günlerde yaşayan büyük alim Molla bahaeddin beyin ismi verilmiştir. Türkçemizde olmayan arapça veya farsça isimlerde iki sesli harfin bir arada olduğu hallerde tıpkı bahaeddin ismindeki sesli harflerin bir araya geldiği bir çok yerde yapıldığı gibi bir sesli harfin konuşma sırasında düşmesi ile bahaddin haline geldiğini ve hala bu şekilde kullanılıp yazıldığını biliyoruz. Alaeddin isminin aladin ,aladdin veya alattin söylendiği gibi.Biraz daha ileriye giderek bahadin ve badin haline gelmiş bu yanlış söylem , molla isminin mala olarak telaffuzu ve malabadin şeklini alması ile, kendi tarihinden habersiz, köprünün üzerinde kimin yaptığı yazılı iken, bunları öğrenme gayreti göstermeden, yalan yanlış bilgiler ile köprüye Malabadi köprüsü diyenler sayesinde sanki o bölgelerde Türk milleti hiç yaşamadı gibi bir algı meydana getirmek isteyenler, bizden hiçbir eser yokmuş gibi köprüyü ziyarete gelenlere, Selçuklunun ismini dahi ağızlarına almadan, Asurlardan kalmış köprü diyerek bölücü zihniyete hizmet etmektedirler.Merhum sanatçı, Barış mançonun, bu köprüye hayran olarak bir eserinde ondan bahsetmesi ile köprü Türkiyenin gündemine girmiştir. Bu tarihi köprü maalesef barış mançonun Türküsünde de yanlış ismi ile yerini almıştır. Barış manço bu köprünün ismini şimdi söylendiği gibi olduğunu zan ile bu besteyi yapmıştır. Rahmetli babam ilk olarak bu Türküyü dinlediğinde gülerek, barış ta yanlışa düşmüş, o köprü Molla bahaeddin köprüsüdür diyerek bizleri ikaz etmişti. Türk milleti kendi kültüründen ve dilinden koptukça bu tür uydurmaları gerçek zan etmeye başlamıştır. Bu köprü Timurtaş bin ilgazi, bin artuk bey, yani timurtaş oğlu ilgazi oğlu artuk bey zamanında yapılmış bir köprüdür. Üzerinde insan güneş ve arslan kabartmaları vardır. Bu kabartmalar Selçuklunun bir çok eserinde bulunur. Bu köprü genişlik olarak taş köprüler içinde dünyada en geniş köprüdür ve altında bir çok oda ve hela (tuvalet) bulunmaktadır. Bir çeşit han gibi de hizmet vermiştir. Şimdi bozuk bir Türkçe ile bu köprüyü, bize Asurlardan kalmıştır diye gelen gidene anlatan ve kendini kürt zan eden köylüler ise bu köprüyü buraya yapan artuklu Türklerinin neslinden insanlardır. Maalesef dillerini kaybedenler kültürlerini de kaybederler.Hatırlayın çözüm sürecinde hükümetin muhatap aldığı bazı güya din alimleri olan mollaları (mala veya mele). Bu adamları mele diye dilinden düşürmeyen bölücü zihniyet, hükümetide esir almış idi. Diyanetin ve tarih ve dil kurumlarının o kadar alimini ve hocasını hiçe sayanlar, güya molla isminden bi haber bu mele takımını muhatap edinmiş ve hendek savaşına kadar Türkiyemizi getirmiş idi. Bu yanlış zihniyet bu köprünün ismini ve tarihini değiştirme gayretinde olanlar gibi hala yaşamakta ve aziz Türk milletinin doğu ve güneydoğuda yaşayan Selçuklu bakiyesi bu kardeşlerimizi ifsad etmeye devam etmektedir.Bu gün sabah haberlerinde Malabadi ismini duyunca dinlemeye başladım. Bir köylü kendisine öğretilen yalan, yanlış tarihi bilgileri, bu köprüyü ziyarete gelenlere anlatmaya devam ediyor. Bunu da bir hizmet olarak yaptığını zan ederek üstelik. Kültür bakanımız olan kişiler onlarca yıl ayakta uyudular. Bu kardeşlerimizin dillerini ve kültürlerini kaybetmelerini seyrettiler. Bu kayıp Osmanlıdan sonra daha çok olmuştur. Behamahal hiç zaman kaybetmeden, bu köprü gibi eserlerin yanlarına kim, ne zaman ve hangi sebeble bu eseri yapmıştır, kitabelerinden tercüme edilerek levhalara yazılarak koyulmalıdır. Bu tür yanlış bilgiler verenler, ikaz ve eğitim ile bilgilendirilmeli ve yalan ve yanlış bilgiler yerine doğrusunun anlatılmasına özen gösterilmelidir. 1147 yılında yapılan bu esere, Asurlardan kalmadır diyen bu insanlar engellenmeli ve işin doğrusunu anlatması sağlanmalıdır. Böyle yapılır ise kendisi hakkında anlatılan yalanlara da inanmayacaktır bu insanlar.
Dil en büyük hazinemizdir, eksilmesine izin vermememiz lazımdır. Vesselam.