Türkiye’nin ekonomik zorluklarla boğuştuğu bir dönemde, devlet tüm gücüyle bu felaketi onarmaya çalışıyor. Fakat, yapılan yardımlar ve konut projeleri, kaygı verici bazı soruları da beraberinde getiriyor.
Deprem sonrası evlerini kaybeden depremzedelere, devlet tarafından yeni konutlar inşa edilip teslim edilmeye başlandı. Bunun yanı sıra, köy yerlerindeki hak sahipliği ile ilgili ciddi bir problem ortaya çıktı. Kamuoyunda sıkça dile getirilen iddialara göre, bazı köylerde gerçeği yansıtmayan beyanlar ile hak sahipliği oluşturulmuş ve kullanılmayan harabe evler, “yıkıldı” denilerek devletin kaynaklarıyla yenilenmiş.
Böylesine büyük bir felaketin ardından, devletin hızlıca çözüm üretmesi takdir edilmesi gereken bir durum. Ancak, bu çözüm sürecinde biraz daha hassas olunması gerekir. Depremde yıkılan evlerin yerine yapılan yeni konutların hak sahipleri, bazen gerçeği yansıtmayan beyanlar üzerinden tespit ediliyor. Bu durum, devleti ve kamu kaynaklarını doğrudan zarara uğratıyor. İddialara göre, bazı kişiler hiç kullanılmayan harabe evleri, “depremde yıkıldı” şeklinde göstererek devletin kaynaklarından haksız çıkar sağlamaya çalışıyorlar.
Köy yerlerindeki yıkılan evler, “deprem konutu” yerine “köy evleri” olarak adlandırılıyor. Ancak, bazı bölgelerde, gerçekte kullanılmayan ve harabe haldeki bu evlerin “içinde kullanılan köy evleri” gibi gösterilerek, depremde yıkılmış gibi gösterilmesi kamu zararı yaratıyor. Eğer bu iddialar doğruysa, kamu zararı yalnızca maddi değil, aynı zamanda ahlaki bir sorundur. Devletin ve kamu kaynaklarının bu şekilde kötüye kullanılması, gerçek mağdurların hakkını gasp etmek anlamına gelir. Bu durumun önüne geçmek için, yetkililerin durumu hızlıca tespit edip, gerçeği yansıtmayan beyanlarla yapılan haksızlıkları ortadan kaldırması gerekir.
Peki, bu tür usulsüzlükler nasıl tespit edilebilir? Aslında çözüm oldukça basit. Google Earth gibi modern harita uygulamaları ya da askeri haritalar kullanılarak, harabe haldeki evler sanki kullanılabilir evlermiş gibi gösterildiği kolayca anlaşılabilir. Yapılacak basit bir inceleme, bu tür haksızlıkların önüne geçmek için yeterlidir. Bu noktada, Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum’u ve 11 ildeki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri’ni göreve davet ediyoruz. Hükümet yetkilileri, bu tür haksızlıkların tespit edilmesi ve zararın telafi edilmesi için hemen harekete geçmelidir.
Sonuç olarak, bu süreç, yalnızca depremzedelere yardım değil, aynı zamanda devletin ve kamu kaynaklarının korunmasını da kapsayan bir sorumluluktur. Gerçek mağdurların haklarının savunulması ve kamu kaynaklarının doğru şekilde yönetilmesi, bu felaketten çıkarılacak en önemli derslerden biridir. Bu süreçte atılacak her doğru adım, sadece depremzedelere değil, tüm millete hizmet edecektir.