Yeryüzünde cehalet, dünyalar dolaşıyor...
İnsanlığın asıl problemi cehalet...
İnsanlığın huzursuz oluşunun ana nedeni, şükürsüzlük...
Bir lokmayla bir ayı dolduran aileler biliriz...
Bir öğün yemeğini komşusuyla paylaşan aileler tanırdım...
Gittiği her yerde lokmasını paylaşan dostlarımız,büyüklerimiz vardı bizim...
Kazancını mahzun gönüllerle paylaşan,hatta sokak hayvanlarıyla ekmeğini bölüşen,dostlarımız vardı...
Eskiden masere kazanı kaynar,pekmez pişirilirken,pekmez köpüğü ve hapusalar,komşuların hepsine göz hakkı olarak dağıtılırdı ve ürünler bereketlenirdi...
Tarhanalar pişirilirken,öncesinde yağlamalar,sonrasında da katıklısı ve firikler,mutlaka komşulara dağıtılırdı...
Ve o kadar paylaşılmasına rağmen tarhanaya bereket yağar,sene boyunca ye ye bitmezdi...
Bulgur kaynatılırken,hedikler sahanlarda sıcacık,komşulara dağıtılır,paylaşım yapılırdı...
Hiç kimsenin gözü kalmazdı,bereket duaları yapılır,memnuniyetleri yüzlerinden okunurdu...
Şimdilerde ise,hiçkimse görmesin anlaşıyla hazırlanıyor,kimseye kıymık koklatmadan ortadan kaldırılıyor...
Ne bet kaldı,ne bereket...
Komşunun hakkı verilmiyor...
Çocukların göz hakkı verilmiyor...
Kuşların hakkını bile ellerinden aldık...
Hiçbir şeyin bereketi kalmadı...
Hiçbirimizin huzuru da kalmadı...
Paylaşım biterse,rahmette biter...
Bölüşüm biterse,bereket de kalmaz...
Sevgi ve yardımlaşma ortadan kalkarsa,toplumun ayakta kalması mümkün değildir...
Komşusu açken tok yatan bir toplum haline geldik...
Elindekilere şükretmeyen,doyumsuz bir toplum haline geldik...
Sadece nefsini düşünen,bencil ve seküler bir toplum haline geldik...
Seher vakitlerindeki dualarımız kayboldu...
Çocuklarımızın geleceğini düşünme kaygısından,onların maneviyatını ihmal ettik...
Evlerimizde anne-babasına asi,nesiller yetiştirdik...
Odalarında teknolojinin esiri olmuş,zombileşmiş nesiller,bizi kara kara düşündürüyor...
30 yaşına gelmiş,hala evlenmeyen,ev ve iş kuramayan gençlerimiz potansiyel işsizler ordusu var...
Ev olmadan,araba olmadan,iş sahibi olmadan,kimse oğlunu evlendirmiyor...
Kimse,işi olmayan,arabası olmayan bir gelini kabul etmiyor...
Bu nasıl bir düşünce tarzı,bu nasıl bir yaşam anlayışı...
Bir evde bir kazan kaynar,tüm ahaliye yeterdi...
Bir kanepe ile,bir küçük buzdolabıyla yapılan düğünlerle,evliliklerimiz vardı bizim...
Domates çorbasına doğranmış,kuru ekmeklerle süslenmiş sofralarımız vardı bizim...
Sabah kahvaltısında,ekmeği sıcak çaya bandırarak lezzetle yediğimiz kahvaltılarımız vardı bizim...
Kanaatı ve şükrü kuşanacağımız günleri yaşıyoruz dostlar...
Kaybolmadan,nimetlerin kıymetini bilelim.
Yaratan rabbimize karşı şükredenlerden olalım...
Azla yetinmeyen,asla çoğu bulamaz...
Sözlerime Kuran’ın nasihatıyla son veriyorum:
“Artık siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, bana nankörlük etmeyin!
Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.” (Bakara:152,153)
Selam ve dua ile kalın...