İsmail Fakirullah Hazretleri’ne hizmet eden İbrahim Hakkı Hazretleri, bir gün su almak için çeşmeye gider. Su dolduracağı sırada oraya gelen bir atlı:
“Çekil önümden be çocuk!” diye bağırır. İbrahim Hakkı Hazretleri’ni azarlayarak atını çeşmeye sürer. O da testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan adam, onu bir köşeye sıkıştırır. İbrahim Hakkı, testisini bırakıp kendisini kurtardığı esnâda at da testinin üzerine basarak onu paramparça eder. Ağlayarak hocasının huzuruna gelen İbrahim Hakkı olup biteni anlatır.
Hocası sorar:
“Testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi?”
“Hayır, hiçbir şey söylemedim.” der. Hocası:
“O hâlde çabuk git ve o adama bir-iki lâf söyle!” diye emreder.
İbrahim Hakkı Hazretleri gider, çeşmenin başında atını tımar etmekte olan adamın yanına varıp bekler. Fakat terbiyesinden dolayı bir türlü:
“Benim testimi niye kırdın be zâlim adam!” diyemez.
Dönüp geldiğinde hocası Fakirullah Hazretleri sorar:
“Ona bir şey söyleyebildin mi?”
“Söyleyemedim efendim; niyetlendim, lâkin bir türlü dilimi çevirip de ağır bir söz sarf edemedim!” der.
Hocası tekrar ve daha yüksek bir sesle haykırır:
“Sana diyorum, çabuk git ve o adama bir şey söyle, yoksa sonu felâket!”
İbrahim Hakkı Hazretleri bu defa kararlı olarak koşup çeşmenin başına gider. Bir de bakar ki, testisini kıran adam, kendi atından yediği çiftelerle yerde hareketsiz yatıyor. Koşarak gelip, hocası İsmail Fakirullah Hazretleri’ne bu vahim vaziyeti haber verir. Hocası bu hâle üzülür:
“Vah vah, bir testiye mukâbil, bir adam!..” der.
Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söyleyince, büyük veli şöyle îzah eder:
“O atlı adam, İbrahim Hakkı’ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle olsun mukâbelede bulunmadı, böylece zâlimi Allâh’a havâle etmiş oldu. Bu da Allah Teâlâ’nın gayretine dokunup zâlimi cezalandırdı. Şayet İbrahim Hakkı onun zulmüne karşılık verip bir şeyler söyleseydi, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim, büsbütün mazlum olmayı tercih etti. Bense ödeştirip adamı kurtarmak için uğraşıyordum, maalesef muvaffak olamadım!”