Mekâna anlam katan en büyük güç insan ve onun yaşadıklarıdır. Çocukluğumuzda babam benim ve kardeşim Ferit’in ellerinden tutup kentin tarihini, mekânlarını bize anlatırken onların hayatımızda hep olacağını düşünürdüm. Çünkü onlar hep vardı, atalarımız yapmıştı, benden önce vardılar ve benden sonra da olacaklardı. Bu yüzden değerlerimizin zamanla kentin siyasetiyle değiştiğini görmek beni hep üzmüştür.

Daha çocuk yaşlarda Kıbrıs Meydanı ve Sütçü İmam Heykeli olarak hafızamızakazınan alanda sadece yol çalışmaları sebebiyle heykelin üç kere yerinin değiştirilmesi buna en iyi örnektir. Heykelin kaidesinin her taşınmasında özgünlüğünü kaybetmesi, ilk yapıldığında bakıldığı her noktadan net olarak görülebilen rölyeflerin ihtişamını azaltması işin başka boyutu. Beni ve kentin hafızasını en çok etkileyen değişimlerden birisi de kendimi bildim bileli, hatta babam kendini bildi bileli yukarı doğru tırmandığımız Kanlıdere yokuşundaki trafik akışı ters çevrilince yokuşun bir anda inişe geçirilmiş olması. Bu da Maraş evlerinin alâmetifarikası sayılan Çiftarslan Konağı’nın, yokuşu çıkarken gördüğümüz muhteşem perspektifini görmemizi engelledi. Kente yapılanlar moralimi bozduğunda “Ferit bizim konağın önünden geçelim de aklımız başımıza gelsin.” diyememek hȃlȃ beni çok üzüyor. Bu değişimlere rağmen bizi bu yaşa getiren kentimiz hem yaşantımızda hem de hafızalarımız da çok zengin bir bellek oluşturdu. Yol tariflerimiz, durak noktalarımız, sevdiklerimiz, müdavimi olduklarımız hep bu mekânlarla özdeşleşti. Kıbrıs Meydanı’ndan Bakırcılar Çarşısı’na geçtim. Ulu Cami’den çıkıp Dedeoğlu Konaklarının önünden önce ağaç kavşağa, ardından Bahtiyar Yokuşu’na selam ettim. Her önünden geçtiğimizde “Benim ilkokulum Fatih İlkokulu.” dedim. “Stadyumun karşısındaki Gazi Ortaokuluna gittim.” dedim. “Maraş Lisesini namı diğer Kara Liseyi bitirdim.” dedim. “Lisenin sokağından dönünce ilk sokakta Ayşe teyze oturuyor.” dedim. “Ahmet Nazım’la Nuh Camisi’ninsokağında tanıştım.” dedim. Ama 6 Şubat depremi hem kentimizi hem hafızalarımızı yerle bir etti. Sevdiklerimizi kaybetmenin acısını anlatacak kelimeler zaten yok hiçbirimizde. Bu sebeple bu yazımda sadece bir zamanlar kentin vazgeçilmezleri ve hafızası olan, şimdilerde çoğufotoğraflarda ve belleklerde olsa da korunabildiğiyle kalan Maraş kent kimliğini oluşturan binaları anlatayım istedim.

Öncelikle çocukluğumun geçtiği yerler; Billur Sokak, Bahçelievler Camisi, Trabzon Caddesi civarı ve Müftülük Meydanı’ydı.Billur Sokak Moda Sokak oldu şimdi, o kadar çokgelinlik satan dükkân var ki. Ferit’le birlikte kullandığımız ofisimiz Moda Sokak’ta. Ferit’ten ayrı dışarı çıktığımda artık“Milcan’ın önündeyim.” ya da “Yenişehir İş Hanı’ndangeçiyorum.” deyip telefonukapatamayacağım. Trabzon Caddesi’nde yürürken Ferit’e “Hadi Abdurrahman’ın ofisine doğru yürü,ben sana yetişirim.” diyemeyeceğim. Çünkü Trabzon Caddesi’nin üzerindeki Milcan Apartmanıyok, Onikişubat Apartmanı yok, Enurya Apartmanı yok. Arkadaşımı arayıp “Valiliğin önündebuluşalım, oradan Aynalı Han’a doğru yürürüz.” diyemeyeceğim. Yıkıntı ve döküntüleri olsa da çok şükür Kapalı Çarşıayakta. Bu çarşıdaki işlerimi halledip Belman Sitesinde kitapçı Sadık abiye selam edip ofis katlarında Mustafa amcayla kahve içemeyeceğim. Selçuk Sitesindeki Mehmet amcadan fanustaki balıklarım için yem alamayacağım. Oradan yakınındaki Emek İş Hanı’nın pasajındaki dükkânları gezemeyeceğim. Okuduğumuz okullar yok, Ayşe teyzenin evi yok, Abdurrahman’ın ofisi yok, belediyenin karşısındaki binalar yok, müzenin yanındaki binalar yok. Tarihin izleri bütün camilerimizin taştan yapılmış minareleri yok. Ulu Cami’nin, etrafı “Kültür Varlığı” yazan pankartlarla ve içeri girmeyi önleyen barikatlarla çevrili, minaresi hiç yok; parçaları Prof.Dr. Mehmet Önal ve ekibi tarafından toplandı, tekrar bir araya gelmeleri en büyük dileğim. Caminin iç kısımları da hasar görmüş, restorasyon tabelasında üç yıl sonra tamamlanacağı yazıyor. Divanlı, Acemli, Nuh, Nakıp, Şıh ve Bey Camileri hep beylikler döneminin izlerini taşıyorlar. Daha ismini yazamadıklarım... Zaten bu camilerin yer aldığı bölgede eski Maraş kent dokusunu oluşturan sokaklardaki konakların çoğu da artık ayakta değiller. Benim mimarlığımı çok etkileyen cümlelerden birisi Oktay Ekinci’ye ait “Bizden önce yaşamış akıllara hayranlığımızı ifade edebileceğimiz kültür mirası yapılar”ımız artık yok. Yerlerinde dursalar da fazla yıkık dökükler.Bir mimar olarak bu yıkımların en üzücü yanı, genelde restorasyonu yapılmış ya da boş duran evlerin hasar görmesi. Yani bu işte bir yanlışlık var. Kültür varlıklarımızı gelecek nesillere ulaştırmada çok başarılı değiliz maalesef. Ama yine de şiirlere inanan tarafım umutlu olmamı sağlıyor.

“Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak için,

Mademki iyisin, iyiyi yaşatmak için,

Mademki umutlusun, umudu yaşatmak için.”diyor ya bir şiirinde Metin Eloğlu.Biz de onun yolunda güzeli, iyiyi ve umudu yaşatmak için bütün işlerimizi hep birlikte ve samimiyetle yapmalıyız. İşte o zaman bu büyük depremle yıkılan kentlerimizi en kısa zamanda yaşanılabilir hale getirebiliriz. Bizim milletimize de bu yakışır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner374

banner367

banner366

banner360

banner326