Bu hafta sizinle Adap, Edep ve Adabı muaşeret üzerine bir sohbet yapalım isterim.
İsterim çünkü artık bu kelimeler aramakla bulamayacağımız hasletler oldu.
Cennet mekân üstad Necip Fazıl KISAKÜREK şöyle diyor şiirinde;
“Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti
O iyi insanlar o iyi atlara binip gitti.”
Neden mi bu şiir ile başlamak istedim? aslında çok basit, çünkü günümüzde adabı, edebi bilen insan sayısı o kadar azaldı ki, neredeyse ‘YOK’ denecek kadar az.
Sanırsın ki adap ve edep; iyi atlara binip giden o naif, o nazik, o eli öpülesi iyi insanlarla birlikte hayatımızdan çıkııııp gitti.
Peki bu adını her yerde kullandığımız, nasihat verirken arkasına sığındığımız ancak her ne hikmetse yapmaktan imtina edip, hık, mık ettiğimiz bu kelimelerin anlamı ne diye hiç merak edip baktınız mı sözlüğe?
Ben söyleyeyim;
ADAP: her hangi bir yerde yazılı olmayan izlenecek yol, Töre demek.
EDEP: Nezaket, zarafet, güzel alışkanlık demek.
ÂDÂB-I MUÂŞERET: ADAP ile EDEP’in harmanlanarak oluşturduğu bir yaşam tarzıdır. Diye kendimce tarif edebilirim.
Bir yerlerde bir söz okumuştum çok hoş bir sözdü şimdi onu hatırladım da galiba bu yazıya cuk diye oturdu söz şu; “Eğer iyi olan bir şey hakkında kitap yazılmaya başlanmışsa, o iyi şey bitmiş demektir”
Demek ki Adap ve Edep bitmiş ki Adab-ı Muaşeret kitapları yayınlanıyor.
Çünkü artık unutulmaya yüz tutmuş kuralları ancak kitaplarla muhafaza edebiliyoruz.
Genel görüntümüz ne yazık ki hiçte iç açıcı değil. Edep olarak göstereceğimiz örnekler artık yok denecek kadar az.
Toplum olarak vahim bir edep yoksulluğu yaşıyoruz. Her şeyimiz çoğalıyor, maddi imkânlarımız genişliyor ama edepten ve adaptan nasibimiz azalıyor.
Bundan da en çok gençler etkileniyor. Benim gibi yaşı geçkinler, bazı şeylerin kaybolduğunu fark edebiliyorlar. Ama gençlerin bu şansı da yok.
Gençler, doğdukları ve ahlaki standartları gittikçe düşen bir dünyayı olduğu gibi kabul ediyor ve olanı biteni çok normal görüyor, çünkü onlara edepsizlik edep gibi gösteriliyor.
Örnek mi?;
‘Beden dili’ olarak lanse edip, büyüğünün karşısında sandalyede kaykılarak oturup bacak bacak üstüne atmanın özgüven olarak gösterilmesi, ya da sevmediği birilerinin başına bir hal geldiğinde, hastalandığında vs, oh oldu, iyi oldu keşke ölse gibi sözlerin sözüm ona tırnak içinde sosyal medya özgürlüğü gibi lanse edilmesi, tv programlarında veya dizilerdeki utanmazlık aymazlık kimin eli kimin cebinde senaryoları vs.vs.vs.
Gerçi işin aslı “Adabı Muaşeret” ismi de artık kullanılmıyor bunun yerine daha ‘Modern!!!’ isim olan ‘Görgü Kuralları’ ismi kullanılıyor.( Hoş onunda sadece ismi var içeriği ise bomboş)
Günümüzde kimse edebe, adaba talip değil çünkü değer yargılarımız değişti maddiyat her şeyimiz oldu e hal böyle olunca da nezaket, zarafet, töre, yol yordam gibi kelimelere de tarihi eserlere bakar gibi bakmaya başladık.
Peki ne yapmak lazım?
Öncelikle içinde bulunduğumuz hayat tarzına teslim olmayacağız, ‘Güzel Ahlakı’ tamamlamak için gönderilen efendimiz (SAV)’in yolundan ve Yüce Kitabımız Kur-an’ı Kerimden ayrılmayacağız.
Peki, edebi kimden öğreneceğiz? Tabii ki edeplilerden.
Her ne kadar bir Allah dost “Edebi edepsizlerden öğrendim. Yaptıklarını yapmadım” demiş olsa da biz edebi edeplice yaşayan, yaşayabilen kişilerden öğrenirsek daha güzel olur çünkü edep yazarak, okunarak öğrenilecek bir şey değil, görerek, tecrübe ederek öğrenilen bir şeydir. Edep kitaptan değil, edepli insandan öğrenilirse daha güzeldir.
Son olarak Medeni cesaret ve özgüven sahibi olmak bu devirde sahip olunması gereken en güzel meziyetlerden, ama medeni cesaretin ve özgüvenin de bir sınırının olduğunu unutmamalı, Özgüveni ve cesareti karşıdaki insana saygısızlıkla karıştırmamak, yani fazla da ileri gitmemek gerekiyor.
Medeni cesaret sahibi olmakla saygısız olmak arasındaki ince çizgiyi fark edebilmek, işte edebin en lazım olduğu yer tam da burasıdır.
Yoksa haddini aşmış özgüven ve medeni cesaret, küstahlıktan başka bir şey değildir.
Kalın Sağlıcakla…