Türkiyede hükümetler gelir ve gider. Her hükümet iyi veya kötü, az veya çok bir takım hizmetler yapar. Yaptığı hizmetler beğenilir ise defalarca seçilebilir. Fakat hizmetlerinin yanında milletin en çok ihtiyaç duyduğu adalet ve güven hususlarında yapması gerekenleri yapmaz ise ilelebet seçilemez ve bunun bedelini de ağır bir şekilde öder.
Ak parti hükümetinin sözcüleri her konuşmalarında onbeş sene önceki tarih dilimini hatırlatıyor ve yaptıkları maddi hizmetlerin büyüklüğünü bu kıyas ile anlatmaya çalışıyorlar. Yapılan hizmetlere kör ve sağır olanlara ne yapsanız boştur. Münkir olanlar için inkar en çok başvurdukları yoldur ve bu insanlar kendileri gibi düşünmeyen insanların yaptıkları hizmet ve yatırımları görmez ve takdir etmezler.
Bizler hükümetimizin yaptığı güzel bayındırlık ve imar işlerini, yaptıkları teknolojik yatırımları görüp takdir eden insanlarız. Bu takdirimizi de seçimlerde bu hükümete oy vererek gösterdik. Fakat gördüğüm kadarı ile aynı sözler ve icraat ile hükümetin bu milletten oy alacağını zan eden ğafiller, milletin zekası ile alay eden akıldaneler sayesinde hükümet bu seçimlerde kazanmak ile kaybetmenin sınırındadır. 15 temmuz sakızı çiğnene çiğnene tadını kaybetmek üzeredir. 15 temmuz şehid ve gazi yakınları ve diğer bir çok mağdur, hükümetten artık laf değil adalet icraını beklemektedir.
Yazımın başlığında iddia ettiğim gibi, şimdi gene söylüyorum, hükümet bilerek ve isteyerek, elinde olduğu halde adalet kavramının içini boşaltan kanunları değiştirmek için kılını bile kıpırdatmıyor. Ağlayan ve devletten adalet bekleyen insanları sadistçe bir haz ile seyrediyor. Yazımı ağır bulacak olanlar vardır. Körü körüne hükümet yandaşı olup, tuzu kuru olanlar her zaman vardır. Bunlara tek diyeceğim, mideniz kaldırıyor, yüreğiniz dayanıyor ise haberleri seyredin. Eğer utanmanız, arlanmanız ve hayanız var ise aziz milletin içler acısı halini bir görünüz. İstanbul ve diğer illerimiz Amerikanın teksas eyaletinin 1800 lü yıllarına dönmüş. Eline her türlü silahı alan (nerede satılıyor ise bende almak istiyorum, galiba sudan ucuz olmalı) kişi ve kişiler, istedikleri insanları öldürüyor, yaralıyor, dövüyor, hakaret ediyor ve polisimizin bin bir emek ile yakaladığı bu suçlular,ya savcılık veya mahkeme tarafından salıveriliyor.
Bunlar olmuyor diyor iseniz siz yalancı ve hainsiniz demektir. Nerede ise on beş yılın üstünde bir zamandır, nerede ve kim tarafından kanunlaştırıldı bilmiyorum. Denetimli serbestlik ve adli kontrol ile serbestlik denen iki tane çok vahim kanunlarımız var. Bu kanunların gücünün yetmediği yerde, hakimlerimizin iyi niyet indirimleri var, onun da yetmediği yerde infaz yasası denen hepsinden daha vahim bir kanunumuz daha var. Kişi müebbed ceza alıyor. Müebbed ne demek. Kelimenin manasının içine etmişler. Ebedi olarak hapis yatacak demek olan bu kelimeyi, yıllar ile sınırlamışlar ve ortaya çıkan komik bir netice. Suçluyu kayıran, mazlumu mağdur eden bu kanunlar ne insanlığımıza ne dinimize yakışmıyor.müebbed kelimesinin içine edenler, yerine ağırlaştırılmış müebbed kelimesini ihdas etmişler. Otuz sene ceza alan bir kişi en fazla on yıl yatıyor. Şikayeti olan mağdurda, suçlunun adam gibi bir ceza aldığını zan ediyor. Fakat heyhat.
Eline silah alan, istediği yeri soyuyor, trafikte yol kesip kişileri dövüyor, hakaret ediyor, üç kişi bir araya gelip hasımları olan kişiyi hastanelik ediyor, insanları tehdit ediyor, neticesi ne oluyor der iseniz. Tek diyeceğim, polisimize verdiğimiz maaş, hakim ve savcılarımıza verdiğimiz maaş boşa gidiyor. Suçluyu kayıran bu kanunlar ile suçlular ellerini kollarını sallayarak evine gidiyor. Mağdurlar ya hastanede veya evinde yedikleri dayak ile kalıyorlar. İnsanlar kan ağlıyor ey hükümet, eyy adalet bakanı. Koca koca adalet sarayları inşa edince adalet olmuyor. İnsanlara zerre kadar değer vermeyen savcılar, umursuz hakimler, vicdanları kurumuş avukat ve diğer adliye çalışanları, sabah geliyor, akşam evlerine gidiyorlar. Altmış yaşıma geldim. Bir gün olsun devletin adaletini görmedim. Görmedim yahu görmedim. Bu husus aziz Türk milletinin kanayan yarasıdır.
Dolandırıcılar, hırsızlar, arsızlar, caniler, kendilerini koruyan kanunlar ve bedava avukatlar sayesinde, her türlü kötülüğü televizyon önünde işlemekte, utanmamakta, yaptıkları yanlarına kar kalmaktadır. Haberlerle bu alçak insanların, alçaklıklarını, mahkemeden veya savcılıktan salıverilmelerini seyretmekten hasta olduk. Sinirlerimiz artık kaldırmıyor. Eyy hükümet ettiğini zan eden ğafiller, yahu sizler bu haberleri seyretmiyormusunuz. Elinizde her türlü mevzuu için KHK çıkarmak imkanı var iken, hala bu canileri şımartan, adeta devlet ile alay ettiren bu insanlara haddini bildirecek kanunları neden çıkartmazsınız. Sizin vicdanınız kanamıyormu? Yoksa lüks hayatınızda televizyon seyretmek gibi sıradan işlere vaktiniz yokmu. Elin arabının densizliğine her türlü yoldan cevap ulaştıran, filistindeki eziyeti gören hükümetim, kendi halkının imdat sesini ne zaman duyacak.
Adalet bakanlığında çalışan binlerce insan ne iş yapıyor, adalet dağıtmadıktan sonra. Bu kadar polis neden ihdas ediliyor. Netice olmuyor ise neden dönüp nerede hata ettik denmiyor. Kanunlar caydırıcı olsa bu kadar polise, bu kadar hapishaneye ve bu kadar adalet sarayına ihtiyaç kalmaz. Üretime katkısı olmayan bu kadar masrafta hükümetin ve milletin sırtında kanbur olmazdı.
Çocukluğumun geçtiği yıllarda ilimizde on tane polis olur elli kişilik hapishane asla dolmazdı. Hatırlayın son zamanlarda kışlalarımızdaki asker zehirlenmelerini. Bu yemek şirketlerinin kaçıncı suçu ben hatırlamıyorum. Bu şirketlerin sahipleri ve bunlar ile ticaret yapan askeri yetkililer adam gibi ceza alsalar bu yaptıkları ahlaksızlığı ve hırsızlığı asla yapamazlar, hatta akıllarından dahi geçiremezler.Bütün dünya askerimizi zehirlemekten korumayadığımız haberleri ile bize gülüyor, resmen gülüyor. Acziyetimizin sebebi işte bu uyduruk cezalarımızdır. Ne demiş atalarımız, nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Kanunlarımız, okullarımız yeterince nasihat ve eğitimi veriyor ve hala bu suçlar işleniyor ise demekki cezalar yeteri kadar caydırıcı değildir ve verilen cezalar suç işlemek isteyenleri bu suçlardan alıkoymuyor.
Avrupada uzun süreler kalan ve yaşayan arkadaşlarım, Avrupalının Allah’tan korkmadığı kadar, para cezasından ve hapishaneden korktuğunu söyler idi. Her kes işlediği bir suçun muhakkak cezasını çekeceğini bilir ve kolay kolay suça tevessül etmezler diyordu. Bizde eline bıçak alan istediği kadını, kızı doğruyor, istediği adamı öldürüyor, akıl almaz kanunlarımız sayesinde işlediği suça ters orantılı ve suçlunun lehine kanunlar ile serbest kalıyor ve bu çeşit insanlar üzerinde bu kanunlar caydırıcı olmamasının ötesinde onlara bir çeşit teşvik gibi geliyor ve nasıl olsa cezası şu deyip aynı suçu fütursuzca defalarca işliyor.
Hükümetten rica ediyor ve yalvarıyorum. Bütün dünya bize gülüyor. İnsanlarımızın devletine olan güveni yerle bir oluyor. Kendi içimizde insicamı sağlamadan, dışarıya nasıl güven vereceğiz. Çocuklarımın hayatından ve kendi hayatımdan emin değilim. Nerede kim silah veya bıçak ile karşımıza çıkacak bilmiyorum. Haberler sinirlerimizi bozmaya başladı. Bu haberleri, insanların perişan hallerini sadece bizmi seyrediyoruz. Hükümetin üyeleri ve milletvekilleri hangi televizyon kanallarını seyrediyor. Adımız kadın düşmanına çıkmak üzere. Mahkemelerin ve savcılığın saldığı suçlular, kamu baskısı ile tekrar yakalanıyor, fakat ceza almaları mümkün değil. Kanunlar hep bu alçakları korumak için yapılmış gibi. Yetmedimi artık. Bırakın adalet sarayları, binlerce kişilik hapishane yapıp, onbinlerce polis almayı, sadece suça göre ceza getirin bakın bu binalara ve bu kadar kanun adamına ihtiyaç kalıyormu.
Bu ikazlarımı defalarca yaptım. Kanunların açıklarından faydalanan bu insanlar aziz Türk milletinin hayat kalitesini bozuyor ve bizim içimize kapanmamıza vesile oluyor. Bütün bu hususlar düzeltilmeden gidilecek bir seçimde muhalefetimden emin olabilirsiniz. Vesselam. Her şey Rabbimin rızası içindir. Halk için olmayan hiç olmasın daha iyi.