Türkiye de adalete ve devlete olan güven her geçen gün sarsılıyor, güvenin yerine gelmesi için ilk önce adalet bakanlığının çalışmaları mercek altına alınmalı.

 Türk milleti Adalet bakanlığının en küçük memurundan, en büyük hâkimine kadar, bütün çalışanlarını görmemekte ve hissetmemektedir.

    Hükümet bu hissetme meselesini, adalet bakanlığına büyük devasa binalar yaparak, çalışanların özlük haklarını iyileştirerek milletin sıkıntılarını çözmeye mi çalışmıştır. Bu çalışmalar, işsizliğin büyük oranlara ulaştığı bu günlerde sadece o devasa, adı saray olan yerlerde çalışanlara yaramıştır. Bir zamanlar rus kumandanın, büyük atamız timurun mezarına ayağı ile basarak, eyy Timur torunlarını ayaklarımın altına aldım, şimdi senin mezarınada basıyorum kalkta engel ol, dediği gibi. Anadolu’nun asil evlatlarına karşı adalet duygumuzu ve devlete olan güvenimizi ayakları altına almış bize meydan okuyan kanun ve mevzuat uygulama var.

     Her acı hadisede insanlar idam isteriz dedikçe, sadece insanların gazını almak için, meclise gelsin ben taraftarım diyerek meseleyi ötelemek çözüm değildir. Bu tutum ve tavırlar ile, meseleyi kangren haline getirenler insanları devletinden soğutmaya başlamıştır. Bazı sanatçıların İlgililerden randevu alarak çocuk istismarı ve cinayetlerini adalet bakanı ile görüştüklerini biliyoruz. Bu sanatçılar, kendilerine dosyalar dolusu evrak ile brifing veren yetkililerin, mazlumu değil, katillerin hayat hakkını savunan Avrupa’nın adi kanun anlayışını anlattıklarını ve idam cezasının Avrupa ile yapılan anlaşma dolayısı ile asla uygulanamayacağını söylediler. Bütün bunlar bize, Avrupa birliğine girmek için yırtınan hükümetlerin, aziz Türk milleti kan içse de, devletine olan güveni yerle bir olsa da, devletim nerede diye ağlasa da, kıllarını kıpırdatmayacaklarını sergilemektedirler. Seçimden seçime insanlara yarım elma gönül alma vaatlerini ortaya koyduklarını göstermektedir. Her hususta hükümeti yerlere vuran muhalefette bu hususta sus pus haldedir. Çünkü kendi insanlarından gerçekleri söylemek yerine sanki ortak karar varmış gibi vitrine oynamayı tercih ediyorlar.

    Yeni yargı reformundan söz eden bu siyasiler aziz Türk milleti ile alay etmeye devam etmektedirler. Onbeş yaşından küçüklerin ilk suçlarında tutuklanmalarını engelleyecek uygulama getirmekte ve bunu da reform diye insanlara yutturmaya çalışmaktadırlar. Onsekiz yaş altındakilere çocuk muamelesi yapan, Allahın kimin çocuk, kimin büyük dediğini bildikleri halde bu yanlışta ısrar edenlerin sayesinde, on sekiz yaşına gelmeden yüzlerce defa aynı suçu işleyerek, haberlerde tam bir suç makinası imiş dediğimiz insanlar yetiştirende bu onsekiz yaş sınırı uygulamasıdır. Bu uygulama, edebi ve namusu ile evlenen insanların fuhuş yaptınız iddiası ile yuvalarını yıkıp, yıllarca hapiste ceza yatmasına sebeb olur iken, liselerde her türlü fuhuş işlenmekte fakat bunlar hakkında herhangi bir işlem yapılmamakta, güya kız ve erkek arkadaşlığı içinde mütalaa edilmektedir. Müslümanlığı hiç kimseye bırakmayanlar bu meselelerde dut yemiş bülbüle dönmektedir. Sürekli onuncu yıl marşı ile on yılda milyonlar olan nüfustan söz eden güya Atatürkçüler, bu onsekiz yaş sınırı uygulansa idi bu nüfusu rüyamızda göreceğimizi bilmezler mi. Anam ve nenem ve geçmişteki bütün büyüklerim, on beş ile on sekiz yaş arasında evlenmişler ve biz bu günkü nüfusa ulaşmışız. Onlar çocuk değil kocaman insanlar idi. Bu yanlışın ısrarında büyük vebal vardır.

    Adalet bakanlığına gelince ülkemizin huzuru için bu bakanlığın çalışmalarını aziz Türk milletin örf ve âdetine göre yapın yâda en kısa zamanda lağv edin, onun kullandığı binaları da başka kurumlara verin, inanıyorum Türkiye de adalet bundan daha iyi tesis olur. İnsanların anlamadığı karmakarışık kanun maddeleri ve avukatların gizemli konuşmaları ile mahkemeden ağlayarak ayrılan insanlar, sıradan ve basit uygulamalar ile daha mutlu olabilirler ve bu kadar masrafta olmaz. Her şehirde o şehrin tanıdığı bildiği insanlardan bir heyet teşkil edilsin, onlar davalara baksın, hiç kimse ne suç işleyebilir ve nede iyi hal denen saçmalıktan faydalanabilir, üstüne üstlük kamu vicdanı bundan daha rahat olur. Her türlü adi suç işleyenler ellerini kollarını sallayarak gezerken, devlet bu alçakların hakları için çalışıyor, mazlumlar ve öldürülenler için kılını oynatan yok. Bu sapık anlayış bize atalarımızdan değil, aziz Türk milletinin kan düşmanı Avrupa’dan ve bize, dinimize, örfümüze yabancı kanunların eseridir.

    Türk iktisadında en büyük kara delik bu adalet bakanlığının bütçesidir. Kolluk kuvvetlerine her gün yenisini ekleyen hükümet bunun bir çare olmadığını bile bile hala hâkim ve savcı atamaları yapılmakta, hala polis ve bekçi atamaları yapılmakta, fakat bizler en küçük bir meselemizde devletimizi yanımızda görmemekte devam etmekteyiz. O halde hiçbir işe yaramayan bu kurumu neden omuzlayalım. Türkiye’nin huzuru için adalet bakanlığı küçültülmeli, şimdiki mahkemeler yerine, her şehrin eşrafından insanlardan bir heyet teşkil edilmeli bu insanlar adi suçlar için karar vermelidir.inanın karmakarışık kanunlardan daha iyi netice alınacağından eminim. Insanları mutsuz eden iyi hal indirimi, verilen cezaları sulandıran infaz yasası gibi yasalarda kaldırılmalı, bir şehirde bir tane mahkeme ve bir tane karakolla adli meseleler hall olunur. Bu hali ile adalet bakanlığı ve kolluk kuvvetlerimizin masrafları ülke ekonomisi için en büyük kara delik gibidir. Ülkenin tamamını ilgilendiren terör gibi ülke bütünlüğü ile ilgili kararlarda ise bir üst mahkeme sadece Ankarada bulunmalı ve bütün cezalar, insanlara cezalandırmak için değil, suç işlemeden önce caydıracak derecede ağır olmalıdır. Bu tür yargılamalarda, kamu vicdanı işlenen suça ne tür bir ceza vereceğini, bu batı meşeli kanunlardan ve onları Türk milletinin başına bela edenlerden daha iyi bilir. Bu mevcut sistem insanları devletinden soğutmaktadır.

     Hükümete soruyorum, her işi kendi milletimiz için yaptığınızı söylüyorsunuz. Lütfen artık kendinizi ve milleti avutmaktan vazgeçiniz. Avrupa birliği için verilen bunca tavizin, asıl bizim birliğimizi bozduğunu ne zaman göreceksiniz. Hiçbir husus milletin birliğinden, devletine olan güveninden önde değildir. Dizilerde adalet mülkün temelini gayet güzel işleyen senaristlerin aksine, gerçek hayatta insanlar ağlamakta ve veballeri alınmaktadır. Türk milleti kanımıza, dinimize ve örfümüze uymayan kanunlarda ısrar edenleri asla avf etmeyecektir. Bu ilk seçimde, hala idam cezası getirilmez, caydırıcı cezalar ile suçların önüne geçilmez ise şimdiden ikaz ediyorum, iktidarın vereceği hesap çok elim olacaktır.

      Eyyy sağır siyasetçiler, milletin gözyaşlarını görmez, ahü figanını işitmezmisiniz. Her gün tavuk keser gibi kadınlar kesilirken, hâkimlerimiz hala iyi hal indirimi denen kamu vicdanını yaralayan kararlara imza atmaya devam etmektedirler. Her gün yakalanan ve bırakılan hırsızlardan insanlar illallah etmişler, devlet devlet diye gezmektedirler. Adaletin olmadığı yerde mülk olmayacağını bildiğini söyleyenler neredesiniz. Mazlumun yarasına ne zaman merhem olacak kanunları meclisten geçireceksiniz. Caydırıcı cezaların olduğu bir ülkede, bütün ülkeye iki tane dağ başına yapılacak cezaevi yetecek ve artacaktır. Yol geçen hanı gibi ya hiç girilmeyen veya kışı geçirmek için girilen ceza evleri bizimle alay edilen yerler olmaktan çıkmalıdır. Her suça sadece hapis cezası öngören bu yanlış zihniyet artık değişmeli, dinimizin emrettiği had cezaları ile rezil etme, dayak, haktan mahrum etme gibi, cezaevine ihtiyaç duyulmayan, fakat insanları caydıracak cezalar kanunlaştırılmalıdır.

      Hayvan hakları için kanun çıkarılacağını söyleyen cumhurbaşkanımız, nerede ise iki yıldır çıkmayan kanunu neden sormamakta ısrarlıdır. Hazırlanan taslakta, canice hisler ile hayvan öldürenlere iki veya üç yıl gibi cezalar öngörülmekte, Caniler için mümkün olan her hak düşünülür iken, mazlumlar, ağzı olmayan havyanlar için hiçbir hak akla gelmemektedir. Bir ağaç kesen baş keser diye, atalarımızın sözlerini öğrencilere anlatanlar, bu gün onlarca hayvana işkence yaparak eziyet ile öldürenlere iki veya üç yıl gibi komik cezalar düşünülmektedir. Üstelik bu günkü kanunlar uygulanır ise, adli kontrol veya denetimli serbestlik denen kamu vicdanında yeri olmayan uygulamalar ile serbest bırakılacaklardır. Bunu bilenler acaba bu suçları işlemekten cayarlar mı sizce.

ADALET BAKANLIĞININ ASLİ İŞİ, CEZA VERMEK OLMAMALI

       Adalet bakanlığının asli işi, ceza vermek olmamalı, tam aksine ceza verecek hale insanların gelmesini önlemek olmalıdır. Suç işlendikten sonra verilen cezalar insanları mutlu etmemektedir. O halde suçu işleyecek halleri ortadan kaldıracak cezalar ve uygulamalar asıl olmalıdır. Bir cani veya adi bir hırsız, suç işlemeye karar verdiğinde, basit cezalar ile kurtulacağını, lastik gibi kanunlar sayesinde en kısa zamanda serbest kalacağını bildiğinden, fütursuzca suç işlemektedir. Devletine ihtiyacı olduğunda yanında bulamayan mazlum ise o kadar masraflar yapılarak ihdas edilen bakanlığın ne işe yaradığını sorgulamaktadır. O hırsız veya komşularına zarar veren kişi, kamu önünde teşhir edilip, rezil edilse, kırbaçlansa, büyük maddi cezalar verilse ve tahsili bizzat devlet tarafından yapılsa ve uzun süreler kamu hizmetinden mahrum edilse inanın bu suçları işlemeye kimsenin cesareti olmaz.Oysa suçlunun adı gizlenmekte ve yüzü örtülmektedir. İnanın teşhir en büyük ceza olabilir.

   Cezalar caydırıcı olsa, bir suç işlenmeden hesabı yapılır ve insanlar büyük bir oranda bu suçları işlemekten çekinirler. İdam yok, o halde ben bunu vururum, mahkemede kravat takarım, avukat tutar meseleyi sulandırırım diyerek, cinayetler işlenmekte ve yukarıda yazdığım gibi kamu vicdanını yaralayan adli sonuçları herkes haberlerde duymakta ve şahit olmaktadır.

    Hükümete teklifimdir. Adalet bakanlığının İşlevi milletin isteği doğrultusunda olmalıdır. Adaletin tesisi bu kadar pahalı ve kıvrımlı olmamalı, açık, kısa ve anlaşılır olmalıdır. Hâkimlerin verdiği kararları dağdaki köylüye sorsalar ve sen olsan ne ceza verirsin diye, inanın köylünün vereceği ceza daha adil olacak ve bunları bilenlerinde bu suçu işlemeden evvel bin defa düşüneceklerini her kes gayet iyi biliyor. Sulandırılmış, dolandırılmış, uzatılmış, usandırılmış adalet sadece devlete küsmemize sebep olmakta ülkenin kaderini kötü etkilemektedir. Artık hükümetten söz ve vaat istemiyor ve icraat bekliyoruz. Aksi halde yaptığınız ve yapacağınız köprüler ülkeyi kurtaramayacak siz de bizde bu adaletsizliğin altında kalacağız. Vesselam.